Psikoloji

Stockholm Sendromu Nedir? Rehineler Neden Empati Duyar?

Yazıyı sesli olarak dinle

Hayatta kalma içgüdüsü, en karanlık anlarda bile insanın zihnini şaşırtıcı tepkilere yönlendirebilir. Stockholm sendromu, bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Peki, bu psikolojik fenomen nedir, nasıl gelişir ve etkileri nelerdir? Gelin detaylı bir şekilde inceleyelim.

Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm sendromu, rehin alınan ya da zorla alıkonulan bir kişinin kendisini esir tutan kişiye karşı sempati ve hatta duygusal bir bağ geliştirdiği psikolojik bir durumdur. Bu terim, 1973 yılında İsveç’in Stockholm şehrinde bir banka soygunu sırasında yaşanan olaylardan doğmuştur.

Bir rehin alma durumunda stockholm sendromu yaşanan yer.

Soyguncular tarafından altı gün boyunca rehin tutulan dört banka çalışanı, soyguncularla duygusal bir bağ kurmuş ve hatta onları savunmaya başlamıştır​​.

Bu fenomen, yalnızca rehine durumlarıyla sınırlı değildir; aile içi şiddet, insan ticareti, tarikat üyelikleri gibi baskıcı ilişkilerde de görülebilir. Halk arasında “katiline aşık olma sendromu” olarak da bilinen bu durum, mağdurun hayatta kalma içgüdüsüyle kendisini tehlikeye atan kişiyle bağ kurmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar​.

Genellikle lima sendromu ile karıştırılır. Ancak lima sendromu bunun tam tersidir. Dilerseniz ilgili yazımızı 👉Celladına Değil, Kurbanına Aşık Olmak! Lima Sendromu Nedir?👈 okuyabilirsiniz.

1973 yılındaki Stockholm banka soygunu olayında, rehinelerin soygunculara karşı geliştirdiği duygusal bağ bu sendroma adını vermiştir. Bu durumun çarpıcı bir örneği, bir rehinenin nişanlısından ayrılarak soygunculardan biriyle evlenmesidir. Psikiyatrist Nils Bejerot tarafından literatüre kazandırılan bu kavram, zamanla daha geniş bir bağlamda incelenmiştir​​.

Stockholm Sendromu Neden Olur? Belirtiler Nelerdir?

Stockholm sendromu, bireyin hayatta kalma içgüdüsüyle ortaya çıkan karmaşık bir psikolojik tepkidir. Mağdurun tehdit altında olduğu bir durumda, saldırgana karşı duygusal bir bağ geliştirmesi, bu sendromun temelini oluşturur. Bu bağ, genellikle uzun süreli izolasyon, güvensizlik, fiziksel veya duygusal baskı gibi zorlayıcı durumlarda gelişir.

Kişinin saldırganla empati kurması, yaşadığı olayları daha az tehdit edici görmesine yardımcı olur ve hayatta kalma şansını artırdığı yanılsamasını yaratır.

Bu durumun gelişmesine katkı sağlayan başlıca faktörler şunlardır:

  • Tehdit Altında Hayatta Kalma Çabası:
    Mağdur, saldırganın davranışlarını anlayarak ve ona uyum sağlayarak kendini korumaya çalışır.
  • İzolasyon ve Güç Dengesizliği:
    Mağdur, saldırgan dışında başka bir otoriteye ya da desteğe ulaşamaz. Bu, mağdurun saldırganla duygusal bağ kurmasını kolaylaştırır.
  • Saldırganın Geçici Nezaketi:
    Saldırganın küçük iyilikleri, mağdur tarafından “büyük bir lütuf” olarak algılanır ve bu, mağdurun bağlanma eğilimini güçlendirir.
  • Dış Dünya İle Bağların Kopması:
    Mağdur, dış dünyanın kendisini anlamayacağını ya da zarar verebileceğini düşünerek saldırgana daha fazla bağlanır.
la casa da papel monica ve denver stockholm sendromu

Bu Sendromu Yaşayan Bireylerde Genellikle Şu Belirtiler Gözlemlenir:

  • Saldırganın Davranışlarını Haklı Görme:
    Mağdur, saldırganın neden böyle davrandığını anlamaya çalışır ve hatta bu davranışları mantıklı görmeye başlar.
  • Minnet Duygusu:
    Saldırganın küçük bir iyilik yapması bile mağdur tarafından büyük bir lütuf olarak algılanır.
  • Kurtarıcılara Düşmanlık:
    Mağdur, kendisini kurtarmaya çalışan kişi veya kurumlara karşı olumsuz duygular besleyebilir.
  • İzolasyon Hissi:
    Dış dünyaya olan bağlarını kaybeden mağdur, sadece saldırganın kendisini anladığını düşünür.
  • Duygusal Bağ Geliştirme:
    Mağdur, saldırganla empati ve sempati kurarak ona duygusal bir bağ geliştirir.

Bu belirtiler, mağdurun hayatta kalma içgüdüsü ve olaylara verdiği travmatik tepkinin sonucunda gelişir. Stockholm sendromu, her bireyin deneyimleyebileceği bir durum olmasa da bu belirtiler, sendromu yaşayan bireylerin yaşadığı içsel çatışmayı ve karmaşayı anlamamıza ışık tutar.

Stockholm Sendromu Örnekleri

Stockholm sendromu, yalnızca rehine durumlarında değil, insan ilişkilerinde ve toplumsal dinamiklerde de kendini gösterir. Bu psikolojik durum, bireylerin zorlayıcı ilişkilerde kendilerini güvende hissetmek için saldırgana duygusal bağ geliştirdiği anlarda karşımıza çıkar.

stockholm sendromu yaşayan kadın

Günlük yaşamda, aile içi şiddetten tarikat üyeliğine kadar farklı durumlarda gözlemlenebilir. Tarihsel olaylar, modern medya ve kurgusal eserler de bu sendromun yansımalarını anlamamıza yardımcı olur.

Stockholm Sendromu Örnekleri

  • 1973 Stockholm Banka Soygunu:
    Adını aldığı olay, bu sendromun en bilinen örneğidir. Soyguncular tarafından altı gün boyunca rehin tutulan dört banka çalışanı, kendilerini kurtarmaya gelen polislere karşı soyguncuları savunmuş ve hatta bazıları serbest kaldıktan sonra soyguncuların avukatlık masraflarını ödemiştir.
  • Rehine Krizlerinde Empati Gelişimi:
    Birçok rehine olayında, mağdurların saldırganlarına karşı olumlu duygular beslediği gözlemlenmiştir. Örneğin, 1996’da Peru’daki Japonya Büyükelçiliği baskını sırasında, bazı rehineler, saldırganların motivasyonlarını anlamaya çalışarak onlara sempati göstermiştir.
  • Aile İçi Şiddet:
    Şiddete maruz kalan bireylerin, kendilerine zarar veren eş ya da aile üyesini savundukları durumlar sıkça görülür. Bu bağ, çoğu zaman saldırganın “düzeldiğini” düşündükleri ufak bir davranışla pekişir.
  • Toplama Kampları ve Savaş Esirleri:
    Nazi toplama kamplarındaki bazı mahkûmlar, kendilerine zaman zaman iyi davranan gardiyanlara karşı minnet geliştirmiştir. Savaş esirleri arasında da düşman askerlerine bağlılık gösteren bireyler gözlemlenmiştir.
  • Tarikatlar ve Manipülasyon:
    Tarikat liderlerine karşı, yoğun manipülasyona maruz kalan bireyler koşulsuz bağlılık geliştirebilir. Liderin kendilerini “kurtardığına” veya koruduğuna inanarak hareket ederler.
  • Kurgusal Örnekler: “La Casa de Papel” ve “Güzel ve Çirkin”:
    “La Casa de Papel” dizisinde rehine olan Stockholm karakteri, kendisini rehin alan saldırganlardan birine âşık olur. Bu bağ, Stockholm sendromunun modern kültürdeki etkileyici bir temsili olarak kabul edilir. Aynı şekilde, “Güzel ve Çirkin” masalında, Bella’nın kendisini esir tutan Canavar’a âşık olması, Stockholm sendromunu andırır.

Peki Nasıl Tedavi Edilir?

Stockholm sendromunun tedavisi, mağdurun yaşadığı travmanın etkilerini anlaması ve duygusal bağın hayatta kalma içgüdüsünden kaynaklandığını fark etmesiyle başlar. Bu süreç, genellikle bireysel bir yaklaşım gerektirir, çünkü Stockholm sendromu her bireyde farklı seviyelerde ortaya çıkabilir. Tedavi, mağdurun duygusal bağlarından kurtulmasına, güvenli ilişkiler kurmasına ve travmanın etkilerini yönetmesine yardımcı olmayı hedefler.

1. Travmanın Anlamlandırılması ve Duygusal Çözümleme

Mağdurun öncelikle yaşadığı durumu tanımlaması gerekir. Bu, kendisini suçlamaktan vazgeçmesini ve durumun kontrol edilemeyen bir travmanın sonucu olduğunu anlamasını sağlar. Psikolojik destek, bu farkındalığı sağlamak için kritik bir rol oynar.

2. Psikoterapi Yöntemleri

Stockholm sendromunun tedavisinde genellikle şu terapi yöntemleri uygulanır:

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Mağdurun olaylara dair algılarını ve düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmasına yardımcı olur. Olayların hayatta kalma çabasıyla ilişkili olduğunu anlamasına olanak tanır. İlgili yazıya buradan bakabilirisiniz 👉Bilişsel Beceriler Nedir?👈
  • Travma Odaklı Terapi: Travmaya neden olan olaylar ele alınır ve bireyin bu olayları yeniden anlamlandırması sağlanır.
  • Grup Terapileri: Benzer deneyimleri yaşamış bireylerle bir araya gelmek, yalnızlık hissini azaltır ve destekleyici bir topluluk yaratır.

Stockholm sendromu, tedavisi zor bir süreç gibi görünse de, doğru destek ve yöntemlerle mağdurun sağlıklı bir yaşam sürmesi mümkündür. Tedavi sürecinde önemli olan, bireyin yaşadığı travmanın onun kişiliğini tanımlamadığını anlaması ve bu travmatik bağları çözmek için adım atmasıdır.

Kaynak
What Is Stockholm Syndrome?Stockholm syndrome

Psikoloji Meraklısı

Herkese merhaba ben Metin Avcı. Bugüne kadar bir çok psikoloji, kişisel gelişim ve ilişkiler hakkında içerikler ürettim. Şimdi ise BlogLabs web sitesinde içerik üretiyorum. Psikoloji 4. sınıf öğrencisiyim. Gerek okullarda gerekse de staj yerlerinde öğrendiğim şeyleri burada paylaşmaktan geri durmuyorum. Bir konu hakkında olabilecek tüm kaynakları taramaya çalışıyorum. Ardından sizlere bu güzel içerikleri paylaşıyorum. Takip edin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu